Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Zihnimin Oynadığı Küçük Oyun

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Summer Katherine Ramsey
Artemis Avcısı
Artemis Avcısı
Summer Katherine Ramsey


Mesaj Sayısı : 47
Drahmi : 63
Kayıt tarihi : 19/03/11
Yaş : 27
Nerden : Nereye...

Zihnimin Oynadığı Küçük Oyun Empty
MesajKonu: Zihnimin Oynadığı Küçük Oyun   Zihnimin Oynadığı Küçük Oyun Icon_minitimeÇarş. Mart 23, 2011 3:11 am

Kamptaki üçüncü günümdeydim. Henüz ne canavarlarla mücadele etmeyi ne strateji gerektiren planlar yapmayı ne de hayatta kalabilmek için hızlı ve çevik olmayı öğrenebilmiştim. Kısacası bu kampta bir nöbet tutabilecek kapasitede değildim şu an. Olur da ben Altın Post'u korurken karşıma bir canavar çıksa yapacağım şey onunla savaşmak değil, ona aval aval bakıp en azından acı çekmeden ölmek için Tanrılar'a yalvarmak olurdu herhalde. Gerçi bunun da pek işe yaramayacağı aşikardı. Ama ne dedimse kimseye dinletememiştim. Beni konuşturmamışlardı bile. Tek söyledikleri "Üzgünüz ama bugün Thalia Ağacı'nın altında nöbet tutmam ve Altın Post'u koruman gerekiyor, kolay gelsin sana." olmuştu. 'Kolay gelsin' ha? Ah, teşekkür ederim. Bu iyi dilek kesinlikle (!) işime yarayacaktı. Yapacak bir şey olmadığını anladıktan yaklaşık yarım saat sonra burada, Thalia Ağacı'nın yanında, yanımda tutmasını bile bilmediğim bir kılıç ve nasıl atılması hakkında hiçbir fikrimin olmadığı bir ok-yay takımı duruyordu. Aslında bir avcı olarak ok-yay takımını iyi kullanmam gerekirdi. Bunu yapacaktım da, kararlıydım. Ama daha kampa geleli ne kadar zaman olmuştu ki? Geçen sürede tek yapabildiğim kampı gezip etrafı incelemek, kamptaki yerleri ezberlemek ve birkaç arkadaş edinmek olmuştu. Görünüşe göre daha fazlasını yapmış olmam gerekiyordu. Ancak bunu anlamam biraz uzun sürmüştü sanırım. Bunları düşünürken derin bir nefes alıp oflayarak verdim nefesimi. Daha ancak bir saat geçmişti ve ben göz kapaklarımın yakında uykuya yenileceğini hissediyordum. Ama bunu yapamazdım, benim ve kampın hayatı tehlikeye girerdi. Ben nöbet tutarken de kampın pek güvende olduğu söylenemezdi ama yine de, karşıma bir canavar çıktığında belki başkalarına haber verecek kadar zamanım olurdu. En azından öyle olmasını umuyordum. Bir kez daha ofladıktan sonra ağacın altına oturdum. Göz kapaklarım yavaş yavaş kapanmaya başlıyordu. Uykuyla uyanıklık arasında gidip geliyordum. Tam o sırada küçücük bir hışırtı duydum. Etrafta başka bir ses olsa duyamayacağım kadar küçük bir hışırtı. Anında gözlerimi açtım ve ayağa kalktım. Hemen elime ok-yay takımını aldım. Evet, nasıl kullanılacağı hakkında bilgim yoktu ama ok-yay takımı uzaktan saldırmak için daha uygundu ve ben yakından saldıracak kadar iyi bir savaşçı melez olamamıştım henüz. Hem avcılığın da bana ok-yay kullanma konusunda bir katkısı olmuştur diye düşünüyordum. Daha doğrusu umuyordum. Kafamı kaldırdığımda karşımda benim en az üç katım büyüklüğünde, korkunç, iri boynuzları olan bir canavar duruyordu. Öyle korkmuştum ki bağırmak için ağzımı açmama rağmen ağzımdan hiçbir ses çıkmadı. Canavar git gide bana yaklaşırken titreyen ellerimle yayıma bir ok geçirdim ve canavara doğrulttum. Fakat canavar hiç etkilenmişe benzemiyordu. "Kendine gel Summer. Kampa haber vermelisin." diye düşünerek kampa döndüm. Neyse ki artık sesim çıkıyordu. "Hey, koşun! Burada bir canavar var!" diye bağırdım. Sonra tekrar canavara döndüm. Ama ortada canavar falan yoktu. Gözlerimi ovuşturup tekrar baktım ama değişen bir şey olmadı. Az önce canavarın durduğu –ya da benim durduğunu sandığım yerde- şimdi koca bir boşluktan başka bir şey yoktu. Şaşkınlıktan ağzım açık kalmıştı. Görünüşe göre uykusuz olmanın verdiği etkiyle beynim bana bir oyun oynamıştı. Gördüğüm şey, bir halüsilasyondan ibaretti. "Hayal gücümün bu kadar gelişmiş olduğunu bilmiyordum." dedim kendi kendime. Canavar olmadığı için sevinsem mi yoksa diğer melezleri endişelendiğim için tedirgin mi olsam bilemiyordum. Ama birinci seçenek daha yatkındı, hiç değilse ölme tehlikesi içermiyordu. Birkaç dakika sonra etrafıma melezler toplanmaya başladığında onlara çekinerek durumu anlattım. Bazıları rahat bir nefes alırken bazıları da "Ah şu çaylak melezler…" diye söyleniyordu. Tüm bunlar olurken uykum iyice bastırmıştı. Öyle ki neredeyse ayakta uyuyordum. Bunu fark eden bir melez endişeyle bana bakarak "Tamam çocuklar, kızın üstüne gitmeyin. Baksanıza ne kadar bitkin ve uykusuz görünüyor. En iyisi nöbeti başkası devralsın." dedi. İtiraz edecek lüksüm yoktu, bunu söyleyen kıza minnettardım. Bir gün borcumu ödemek amacıyla yüzünü beynime kazıdım. Nöbet için gönüllü kimse çıkmayınca kız "Hadi ama çocuklar, ilk nöbetlerinizi hatırlayın." dedi. Sonra bir çocuğu gözüne kestirip "Ronald, belki de bu nöbeti sen devralabilirsin.” dedi ve çocuğun cevabını beklemeden beni de kolumdan çekerek oradan uzaklaştırdı. Son olarak ona art arda teşekkür ettiğimi ve kulübeme girer girmez uykuya daldığımı hatırlıyordum. Derin ve tatlı bir uyku…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://supernaturalrpg.yetkin-forum.com
 
Zihnimin Oynadığı Küçük Oyun
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Küçük Tanrı/Tanrıça Alımları

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Melez Kampı :: Thalia'nın Ağacı-
Buraya geçin: